26 Kasım 2015 Perşembe

Hayat adil değil...




Hayat adil değil. En çok da çocuklar için adil değil. O minicik kalpleri ile anlamakta zorlandıkları, anlayamayacakları türden bir adaletsizlik bu.

Yaşıtları okula giderken sokaklarda çalışmak zorunda olan bir çocuğa anlatamazsın hayatın ne kadar güzel olduğunu. Sadece televizyonlarda görebildiği alışveriş merkezilerinin oyun salonları yerine çamurların içinde hayaller kurarak oyunlar oynayan çocuklara bahsedemezsiniz dünyanın güzelliğinden. Cicili bicili kıyafetleri ile gezen çocuklara bakıp kendi kıyafetinden ve yüzünün kirinden utanan bir çocuğun tamir edemezsin kırık kalbini. Hamburgerin tadını bilmeyerek lokantaların önünden boynu bükük imrenerek geçen bir çocuğun silemezsin gözlerindeki hüznü. Her saniye dünyanın bir yerlerinde çocuklar can verirken kimseye vaat edemezsin gelecek mutlu günleri. Bu dünyada tek bir çocuk bile ölüyorsa kurşunlarla, bu dünyada tek bir çocuk bile ölüyorsa açlıktan, bu dünyada tek bir çocuk bile maruz kalıyorsa vahşice olaylara savunamazsın adaleti.


Oysa çocuk demek umut demek... Çocuk melek, çocuk can, çocuk saflık, çocuk gelecek demek... Kendi çocuklarını koruyup kollarken başka çocuklara dönemezsin sırtını. En az kendi çocuğun kadar geleceğin o da. Onların mutluluğu için savaşamazsan, adaleti savunamazsan ne bekleyebilirsin gelecekten. Belki hepsine çare olamazsın. Ama gücün yettiği kadar güldürdün mü bir çocuğun yüzünü işte o gün insan gibi hissedebilirsin kendini ve işte o gün kendi çocuğuna gönül rahatlığı ile sarılıp öğretebilirsin adaleti.

                                                                                                                 Herhangibiri / 2015


Fotoğraf: Buğra Şahin 

25 Kasım 2015 Çarşamba

Sevgiliye...


                                         Ey Sevgili!
                                         İzin ver ışık olayım sana.
                                         Umut olayım.
                                         Hayat olayım.
                                         Kalbinin yerine kalbimi koyayım.
                                         İzin ver bana yanında kalayım...


                                                                                                           Herhangibiri / 2015

24 Kasım 2015 Salı

Güven önemli...

Güven, zor bulunan birşey. Öyle herkese güvenilmez. Bir kere kalbin güvenecek önce. “Tamam” diyecek beynine, “bu insana güvenebilirsin”.  Aklın kendi mantık süzgecinden geçirecek, onay verecek sonra kalbine. “Haklısın, güvenelim” diyecek.

“Bana güven” demekle de olmaz. İliklerine kadar hissettirebilmelisin o insanın sana  güvenebileceğini ve aynı şekilde sen de ona güvenmelisin.

İlişkilerde en büyük sorun da güven değil mi zaten? O kadar güvenmiyor ki insanlar birbirlerine, ellerine geçen ilk fırsatta telefonlarını karıştırıyorlar, dört bir koldan takip ediyorlar, şununlayım dediğinde inanmayıp araştırıp, teyit etmek istiyorlar. Sonra ağızları ile “ben sana sonsuz güveniyorum” diyorlar. O iş öyle olmaz işte! Birine güvendiğin zaman sorgulamazsın. Bir şey sorduğunda onun verdiği cevaba inanırsın sadece. Çünkü sana doğruyu söylediğinden eminsindir bir kere. Emin değilsen de hem güvenmiyorsundur hem de gerçekten sevmiyorsundur bence.

Güven zor sağlanan bir şey tabi ki. Karşındaki insan sana güvensin istiyorsan 3 kural var bence.

  1. Hep net ve açık olacaksın. Ne olursa olsun, söyleyeceğin gerçeklerden hoşlanmayacağını bilsen bile doğruları söyleyeceksin.
  2. Sen de ona aynı şekilde güveneceksin.
  3. Güvenini sarsmayacaksın. Çünkü sarstığın an bir daha o güveni asla eskisi gibi sağlayamazsın.

Birine sonsuz güvenebilmek güzel bir duygu. Mesela ailene nasıl sonsuz güvendiğini düşün. Başın sıkıştığında aradığın ve yardımına koşan babanı, her anında sana şefkatli kucağını açan anneni düşün. Onların yanında aldığın güven ve huzur kokusunu düşün. Belki onlara güvendiğin kadar olmaz ama bir gün tekrar güveneneceksin sen de başka birine. Sırtını yaslayacaksın, omuzunda ağlayacaksın, içindeki o sonsuz boşluğu dolduracaksın, değerli olduğunu hissedeceksin, bırakacaksın bazı kararları senin yerine o alacak, yorulduğunda kucaklayacak, en zor anlarında yanında olacak, sımsıkı sarılıp “sana güveniyorum” diyeceksin ve bunu iliklerinde hissedeceksin. Ve artık sonunda sen de tam olacaksın.


Sonuç olarak güven zor bulunan bişey. O yüzden varsa hayatında güvendiğin birileri pamuklara sar onları, koru, sev, kaybetme...


                                                                                                                   Herhangibiri / 2015

18 Kasım 2015 Çarşamba

Özgür ve mutluydu bir zamanlar...

Kuşlar gibi özgür ve çocuklar kadar mutlu…

Öyle gelmişti dünyaya. Zaten çocuktu ve zaten özgürdü. Kimse istemediği birşeyi zorla yaptıramazdı ona. Ağlardı çünkü… Annesi ne kadar zorlarsa zorlasın istemiyorsa o an yemek yediremezdi. Uykusu yoksa uyumazdı. Kimse zorluyor diye oturmazdı. Sevmiyorsa birini sevmezdi, yapmacık olmazdı. Herkesin hakkındaki fikrini yüzüne söylerdi, saklamazdı. Griler olmazdı hayatında. Bu dünyada iyiler ve kötüler vardı. O iyileri severdi.

Oyun oynardı arkadaşlarıyla. Kimi zaman uzaklara yelken açarlardı özgürce okyanuslarda. Kimi zaman ünlü olur salınırlardı ortalarda. Bazen çizgi film kahramanları ile arkadaş olurlar, bazen turist olur dolaşırlardı dünyayı. Aslında bu dünyadan bile kocamandı dünyası. Gece yattığında hayaller kurardı. Büyüdüğünü hayal ederdi. Çünkü büyüğünde şimdikinden de özgür olacaktı. İzin almadan gidecekti her yere. Dünyayı gezecekti. Canı ne isterse onu yapacaktı. Bunları ve bir de babasının yarın gelirken getireceği çikolatayı düşünerek mutlu mutlu uykuya dalardı.

Küçük şeylerle yaşadığı büyük mutlulukları vardı onun. Yeni ayakkabısına bakmak ne güzel şeydi mesela. Yeni oyuncağı ile oynamak, yeni bisikletini arkadaşlarına gururla sunmak ne büyük mutluluktu  Allah’ım… Tabi ki büyüdüğünde bundan çok daha mutlu olacaktı. Şimdikinden daha mutlu ve kuşlardan bile daha özgür olacaktı.

Büyüyordu, ona hızı biraz yavaş geliyordu ama olsun, büyüyordu. İlkokul, ortaokul, lise… Geçip gidiyordu hayatından yıllar. Yeni arkadaşlar ediniyor, eskilerinden bazılarını kaybediyordu. Oysa o eski arkadaşlarının içinde birlikte dünyayı gezecek olduğu birkaç arkadaşı da vardı. Üzülüyordu ama olsun ne yapalım diyordu. Bu yeni arkadaşlarının içinde de iyi insanlar vardı ama ne olduğunu anlayamadıkları da vardı. Yeni bir grup insan çeşidiyle tanışıyordu sonunda. Griler…. Ne olduğu belli olmayanlar. O insanları hep iyi ve kötü diye ayırmıştı. Ama bunlar yüzüne iyi, arkasına kötüydüler. Anlamıyordu… Sonra zamanla alıştığını fark ediyordu. Yıllar sonra bunlarla iş hayatında da karşılaşacağını o zamanlar bilmiyordu.

Aşk ile tanışıyordu  bir gün. Seviyordu… Sevildiğini sanıyordu. Öyle diyordu çünkü aşk’ı. Yalan söyleyecek hali yoktu herhalde. Bir insan sevmeden seviyorum der miydi hiç? Ayakları yerden kesiliyordu. Ta ki bir gün kendini yere çakılmış bulana kadar. İlk deneyimi başarısızlıkla sonuçlanıyor, sonrakilere bu daha farklı olacak diye bakıyor, her seferinde hüsrana uğruyordu. Kalp kırıklıkları yaşıyor, yaşaya yaşaya kendi yaralarını sarmayı öğreniyor ve acı duydukça dışına güçlü bir zırh örüyordu. Oysa o eskiden seviyorsa seviyorum, özlüyorsa özlüyorum derdi. İyiye iyi, kötüye kötü derdi.

Gençlik yıllarında da arkadaşları ile hayaller kurmaya devam ediyordu. Çocukluk hayallerine pek benzemese de en azından bu hayallerinin içinde de özgürlük vardı. Eninde sonunda o özgürlüğü bulacaktı. Bulmalıydı zaten. Bu kadar insan etrafta köle olarak dolaşıyor olamazdı ne de olsa. Hayallere devam ederken okulu da bitiriyordu. O zaman özgürlük için para kazanma zamanı gelmişti demek ki. Bir heves işe başlıyordu.

Artık bambaşka bir dünyadaydı. Burada başka insan grupları ile karşılaşıyordu. Politik olanlar vardı mesela. İkiyüzlüler vardı, kıskançlar vardı, hırsı için etrafındakileri hiçe sayanlar vardı. Uzak durmak istiyordu. O, yeterli parası olunca özgürlüğe gidecekti. Çalışıyordu, geziyordu, alışveriş yapıyordu… Sonra daha çok çalışıyordu… Mesai saatleri uzuyor, kendine ayırdığı zamanlar azalıyordu. Kalan zamanda da daha çok geziyor, daha lüks yerlere gidiyor, daha çok alışveriş yapıyordu. Daha çok, daha çok alıyordu. Doymuyor, bir türlü mutlu da hissedemiyordu.

Bu kadar çalışmanın karşılığında yılda bir kez tatile gitmek tabi ki hakkıydı. Bu ilerideki özgür yıllarının provasıydı. Beş yıldızlı otellerde tatillere gidiyordu. Tatilde elinden telefonu düşmüyordu ama olsun en azından havuz başında konuşuyordu. Bir sonraki tatilim daha da iyi olmalı diyordu. Yurt dışına gidiyordu. Bir yıl çalışıp kazandığı bütün parayı bir haftada harcıyordu neredeyse. Olsun, hakkıydı. 

Artık ayakkabının en pahalısını giyiyor,  yemeğin en havalısını yiyor, en moda mekanlarda dolaşıyordu. Ay sonunda bütün maaşını kredi kartına yatırıyordu. Ama hayat standartları yükseliyordu. Günler hızlı bir tempoda geçiyordu. Hayatın kendisi hızlı değil miydi zaten?

Sonra bir gece yatağa yattı. Genelde yorgunluktan hemen uykuya dalardı. O geceyse uyuyamadı. Uyuyamayınca aklına çocukken her gece yaptığı ama şimdi uzun zamandır fırsat bulamadığı bir şeyi yapmak geldi. Hayal kuracaktı… Hatta şimdi daha da güzel hayaller kuracaktı. Kapadı gözlerini, düşündü. Bir terslik vardı, hayal kuramıyordu bir türlü. Zorladı kendini. Nasıl olurdu? Yeni insanlar tanımış, yeni yerler görmüştü. O an fark etti ki fiziki dünyası büyüdükçe hayal dünyası küçülmüş, ufacık kalmıştı. Kalbinin derinliklerinde aradı hayallerini. Bir ağrı saplandı göğsüne, gözleri doldu. Nasıl köleleşmişti? Köleliğin başladığı ilk anı hatırlamaya çalıştı, hatırlayamadı. Ağladı… Başını yastığa gömüp yatağında sessizce, yalnız ağladı. Kapana kısılmış gibi hissetti, ağladı.  Kaybettiği hayalleri için, mutluluğu için, özgürlüğü için ağladı.


Kuşlar gibi özgürleşmek ve tekrar çocuklar kadar mutlu olabilmek mümkün müydü? Bilemedi...


                                                                                                                 Herhangibiri / 2015


12 Kasım 2015 Perşembe

İz bırak hayata

İz bırakarak yaşamayı seviyorum ben. Bazen en yakınımın ruhuna bırakıyorum izimi, bazen de hiç tanımadığım birinde anı oluyorum belli belirsiz.

Sen hiç farketmiyorsun o an bıraktığım izi ama bir gün bir yerden geçerken beni hatırlıyorsun aniden. Şurada kahve içerken beni nasıl da güldürmüştü diyorsun belki. Söylediğim şey geliyor aklına, yüzünde tebessüm oluyorum bir anda. Belki sana hediye ettiğim küçük birşeyi buluyorsun çantanda. Belki en sevdiğim şarkı ile iz bırakıyorum sana.

Hayatı anlamlandırmayı seviyorum ben, farkederek yaşamayı seviyorum etrafımdakileri. Sokakta yerleri süpüren hizmetli kimsenin farkında olmasa bile ben yanından geçerken gülümseyerek kolay gelsin demeyi seviyorum. Sabahları asansöre bindiğimde asık yüzlü insanlara neşeyle “Günaydın” demeyi seviyorum. Garson siparişimi getirdiğinde sen görevi tabi yapacak diye düşünürken ben bir teşekkürü esirgemiyorum ondan. Ofisteki ablaya sırf onun görevi diye “Bana bir kahve!” diye seslenmiyorum. Rica ile başlayıp teşekkür ile bitiriyorum cümlemi. Yolda mendil satan amcaya dilenciymiş gibi para vermiyorum mesela. Belki mendilin ederinden fazlasını veriyorum ama bir paket mendil  karşılığı sadece gönülden edeceği duayı diliyorum.  Arabamın camını silen çocuğu hırsla kovmuyorum. Para vermesem bile arabamda  -o an için- bulundurduğum çikolatadan veriyorum. Restaurantta yemek yerken camdan boynu bükük bakan insanı garsona kovalatmıyorum. Elimden geliyorsa bir porsiyon da ona söylüyorum. Elimden gelmiyorsa kendi yemeğimi paylaşıyorum. Alışveriş merkezlerini sevmiyorum ben. Sokaklarda dolaşıyorum. Bazen oturup insanları izliyorum. Yüzlerine bakıyorum. Yüzü asık olanın derdini tahmin etmeye çalışıyorum. O bilmiyor ama üzülüyorum haline, dua ediyorum onun için içimden. Neşeli olanlara bakıp ise ben de keyifleniyorum.

Kimseden gülümsememi esirgememeye çalışıyorum mesela. Canımın en sıkkın olduğu anda bile önce kendim için sonra karşımdaki için gülümsemeye çalışıyorum. Annemi, babamı sadece özel günlerde öpmüyorum. Sabahları hoşçakalın demeden çıkmıyorum evden. Kardeşimin sıkıntısını kendi önüme koyuyorum. Yeri geliyor canımdan öte tutuyorum. Arkadaşlarımı da ayırmıyorum şefkatimden. Son paramı da bölüşüyorum, sevgimi de, ilgimi de… Canım sıkkın diyorsun, belki biraz sonra küçük bir hediye alıyorsun benden. Günü geliyor canının sıkkın olduğu başka bir an ayrı düşmüş olsak bile ona bakıp gülümsüyor ve beni anıyorsun. Hiçbir aramanı, mesajını cevapsız bırakmıyorum. Elimden geldiğince çabuk geri dönüyorum sana. Kendi canım sıkkın olsa bile terslemiyorum seni. Sen farketmiyorsun ama ben izimi bırakıyorum sana.

Bunları övünmek için anlatmıyorum. Övünecek bir şey de görmüyorum. Sadece farket istiyorum. Öylece geçip gitme yollardan. Sadece bakma, gör istiyorum. Etrafındaki insanların yüzünde gülümseme olabilmek için milyonlara ihtiyacın yok, anla istiyorum. Senin bir gülümsemenin, bir günaydınının, bir teşekkürünün başka birinin gününe ışık olabileceğini hatırla istiyorum. Aileni, arkadaşlarını hayatın telaşına kapılıp ihmal etme diyorum. Gün gelir senin ihtiyacın olur, bulamazsın, üzülürsün işte o zaman… Hayatında değer verdiğin kim varsa iteleme onu hayatından diyorum. Belki de o hayatının şansıdır, bilemezsin, şansını kaybetme istiyorum.



Kısacası ben hayata iz bırakarak yaşamayı seviyorum. Sen de farket, hatırla,  mutlu ol istiyorum.



                                                                                                           Herhangibiri / 2015

2 Kasım 2015 Pazartesi

Benimle gelir misin?

Bir sabah kalkıp “Hadi gidelim buralardan” desem ne dersin? İki bavul alırız. İçine bolca neşe, bir tutam hayal, sonsuz mutluluk, deli bir umursamazlık, sıfır plan, sıfır beklenti, sıfır umutsuzluk koyarız. Radyoda son ses bir şarkı açarız. Gerisi bir sen, bir de ben, bir de yollar…

Belki de hiç dönmeyiz bir daha. Hiçbir yere ait olmayız birbirimizin kalbinden başka. Yeni insanlar tanır, yeni  yerler görürüz. Karnımızı doyuracak kadar çalışır, sonra bir yere bağlanmadan yeniden yola koyuluruz. Gittiğimiz yerlerden vedalaşmadan ayrılırız. Onların hafızalarında tatlı bir anı olarak kalırız.

Çocuklarla oyun oynarız. Balıkçılarla sofralar kurarız. Kahvedeki amcalarla sohbet ederiz. Hep gün doğumunda yola çıkar, gün batımına doğru yol alırız. Bazen bir kumsalda uyuruz, bazen göl kenarında, bazen de misafir oluruz bir teyzenin mütevazi sofrasına.

Günlerden neydi, aylardan hangisiydi unuturuz. Nerden geldik, nasıl yola çıktık unuturuz.  Daha önce ne yapıyorduk, mutsuz muyduk, umutsuz muyduk unuturuz.

Sadece renk olur hayatımızda. Neşe olur, keyif olur... Arada tartışırız belki ama onda bile aşk olur, sevgi olur, tutku olur. Dargın uyumayız asla…


Şimdi söyle gelir misin benimle? Gerisi bir sen, bir de ben, bir de yollar…


                                                                                                                 Herhangibiri / 2015