24 Şubat 2016 Çarşamba

Kadın olduğum için korkuyorum


Kaç gündür aynı fotoğrafa bakıyorum. Her seferinde de lise yıllarıma geri dönüyorum. Ne çok severdim ben okulu. Özellikle de matematik öğretmenimin yeri ayrıydı bende. Bütün okul sınavlarda zor sorular sorduğu için sinir olurdu, ben yine de severdim, güvenirdim. O da sağolsun yüzümü asık görse ilgilenirdi neyin var diye. Üniversite sınavından bir gün önce aramıştı evi öğretmenim, başarılar dilemişti, dünyaları bana vermişti. Hala da görüşürüm kendisiyle. Belki yüzünü görmeyeli uzun yıllar oldu ama ben her bayramda, her öğretmenler gününde, hatta her babalar gününde hatırlarım onu. Kısa da olsa yazarım, o da cevapsız bırakmaz beni.


Şimdi dönüp tekrar fotoğrafa bakıyorum. Hayaller var o fotoğraftaki kızın gözlerinde... Artık olmayan, solmuş hayaller. Kendini en çok güvende hissetmesi gereken bir yerde, en çok güvenmesi gereken insanlardan biri tarafından koparılmış bir çiçek o.


Mezun olacaktı o. Belki avukat, belki doktor, belki hemşire hatta belki de öğretmen olacaktı. Sonra aşık olacak, sevgili olacaktı. Günün birinde özenerek seçtiği gelinliğiyle eş olacaktı. Zamanı geldiğinde anne olacaktı. Olamadı...


O kıymadı canına, onun canına kıyıldı... Adını duyduğumuz ya da duymadığımız, bazen üçüncü sayfada görüp içimiz kararmasın diye okumadığımız haberlerdeki nice kadın gibi, kadın olduğu için kıyıldı o’na.


Kadın olmak ne kadar güzel, ne kadar kutsal birşey oysa. Bu hayattaki en büyük mucize doğurmak, dünyaya bir canlı getirmek değil mi? Bu kadar büyük bir mucize kadına verilmemiş mi? 


Kadın, evlat olur, arkadaş olur, sevgili olur, eş olur, anne olur... Kadın yeri gelir imkansız denen şeylerin imkanı olur. Bütün gün koşturur durur da akşam oldu mu yine de evin neşesi olur. Kadın, narin görünür ama zorluklar karşısında çelik gibi olur. Anne babasına yaşlandıklarında kucak, eşine destek, çocuklarına siper olur. Kadın, doğurarak bu hayatın devamı olur.


Böyle bir mucize verilen, bu kadar zor şeyi başarabilen bir varlığa tek bir gözle bakmak ise nasıl bir acizliktir? Kadını sadece cinsellikle bağdaştırmak, ona bakınca mucize yerine bir çift meme görmek nasıl bir sığlıktır? 


Kadına tecavüz edilir, kadın dövülür, kadın bazen hiç istemediği bir hayata sürüklenir, kadın laf dinlemezse öldürülür. Sonra katiline, tecavüzcüsüne, azmettiricisine mahkemede kravat taktı ya da hapiste rahat durdu diye saygınlık indirimi verilir. Onlar devam eder de hayatına kaldığı yerden kadının hayatı alınır kolayca elinden.


Kadın olmak bir şeref, kadın olmak çok güzel ama kadın olmak çok zor bu hayatta. Tacize uğrarsın tacizcinin ahlaksızlığına suç bulunmaz da kapalı giyinseydin derler. Dayak yersin, dövene suç bulmazlar da laf dinleseydi derler. İstemediğin bir hayatı yaşamayı red edersen, susturur, babandır, abindir, kocandır, dinleyeceksin derler. 


Her bir olayda hatırlıyoruz bunları, konuşuyoruz, susma diyoruz... Ama her an birisi daha ekleniyor bu solan çiçeklerin arasına. Biz de burada böyle fotoğraftaki gözlerine bakıp acısını paylaşırken, elimizden kolumuz bağlı duruyoruz. Okumakla kazanılmıyor gördüğünüz gibi ahlak... Çocuklarımızı ruh sağlığı ve ahlakı yerinde bireylere gönül rahatlığıyla teslim edebilmek için öyle bireyler yetiştirmemiz gerekiyor. Ahlak sonradan kazandırılamıyor. Eğer erkek çocuğunuza, kalbini kırdığı bir kadın için elinin kiri diyorsanız, işte zaten olay orada bitiyor. O mantıkla büyüttüğünüz erkek çocuğu bunu beynine kodluyor ve  kadınlara elinin kiri gözüyle bakıyor. Oysa ortada tek kir var, o kir de böyle yetişen erkeklerin beyninde, vicdanında, ellerinde...


Yapmayın.. Etmeyin... Kırmayın kadınları, yok saymayın, zulmetmeyin, öldürmeyin... Yapmayın, yalvarıyorum... Çünkü ben bugünlerde en çok kadın olduğum için korkuyorum...



                                                                                                                   Herhangibiri / 2016 


Fotoğraf: İnternet kaynağı

23 Şubat 2016 Salı

Yokluğunu öpüyorum

Gece ıssız... Gece karanlık... Gece sensizlik demek... Gündüz oyalarım da kendimi hayat ile, gece yokluğun demek.

Ben her gece hayaline koyuyorum başımı, yorgan yerine hasretine sarılıyorum, özlemini kokluyorum... Zaten en çok da kokunu arıyorum.

Bu gece de farksız diğerlerinden. Öyle sessizce duruyorum ve geçmesini bekliyorum. Geçecek de, biliyorum... 

Sonra bir kağıt, bir kalem alıyorum elime, yazmaya başlıyorum. İçimde kalan ne varsa yazıyorum. Sen okusan da okumasan da yazıyorum. “Kime yazıyorsun?” diye soruyorlar, “Ben hep aşka gelip aşk’a yazıyorum” diyorum. 

Bir an duruyorum, öyle çok özlüyorum ki seni... İnsan özlemekten yorulur mu? Ben, yorulduğumu hissediyorum. Kalemimi bırakıyorum, gözlerimi usulca kapıyorum, yokluğunu öpüyorum ve uyuyorum. Yarın sabah yine gelmeyeceksin, biliyorum...


                                                                                                            Herhangibiri / 2016 

17 Şubat 2016 Çarşamba

Kadın susarsa...

Bir kadın susuyorsa bil ki bu ne susmayı öğrendiğindendir, ne sana boyun eğdiğindendir ne de acizliğindendir. Kadın susuyorsa bil ki o artık bütün cümlelerini tüketmiştir ve bir şeyleri geride bırakmak üzeredir. Kadın ancak vazgeçmeye karar vermişse sessizleşir. Usul usul çıkar hayatından, seni sen farketmeden kimsesizleştirir.


Bir kadın unutmaya karar vermişse seni, dönüp arkasına bakmaz bile. Çünkü sen anlamamışsındır belki ama o yeterince beklemiş ve sana gerekli bütün şansları tanımıştır aslında.


Bir kadın artık sana, senin ona aşık olmana neden olan gülümsemesini sunmuyorsa bil ki artık seni sevmiyordur. Çünkü kadının en güzel yüz ifadesi aşk dolu gülümsemesidir.


Bir kadın sabır nedir çok iyi bilir. Sabreder, bekler ama gitme vaktinin geldiğini anladığı anda da asla tutamazsın onu yanında.


İşte bu yüzden kork kadının sessizliğinden! Çünkü o sustuğu anda, sen kaybetmişsindir aslında.


                                                                                                              Herhangibiri / 2016

9 Şubat 2016 Salı

Sensizlik

Sensizliğin sesi diye birşey var biliyor musun? Herşey, herkes susar etrafında, bir tek kalbinin sesi kalır duyabildiğin. Ben de şimdi tam burada, sensizlikle yanyana oturmuş sensizliğin sesini dinliyorum. Senin sesin olmayan hiçbir sesi duymak istemiyorum.


Gözlerimi kapatıyorum, elimi uzatıyorum, sensizliğe tutunuyorum. İçinde sen geçtiğin için ben, sensizliği bile seviyorum.


Bir şarkı mırıldanmaya başlıyorum, sensizliğe söylüyorum:


“Gidelim buralardan dayanamıyorum.

 Gidelim buralardan unutamıyorum.”


                                                                                                           Herhangibiri / 2016

2 Şubat 2016 Salı

O an



Yüzümdeki her bir iz yaşadığım bir tecrübeden hatıra bana. Göz kenarlarımdaki çizgiler mutlu olduğum anların sayısı mesela. Alnımdakiler düşüncelere daldığım zamanlardan kalanlar. Dudak kenarımdakiler susup içime attıklarım, çenemdekiler kahkahalarım.


Ellerime bakın mesela. Onlar da konuşuyorlar aslında. Hayata tutundum ben bu ellerle. Tabi ki her zaman kolay değildi. Yine de ben sıkı sıkı sarıldım hayata, hiç vazgeçmedim. Belki gençliğimdeki hayallerin bir çoğunu gerçekleştiremedim ama çok şey öğrendim.


Şimdi uzaklara dalıp gitmiş bu gözlerden anlatayım mı hayatı sana?


Aslında hayatta tek önemli olan içinde olduğun o an’dır. Üşüyorsan ısınmak, açsan doymak, yorgunsan uyumak,  üzgünsen ağlamak, özlediysen sarılıp koklamaktır önemli olan. Plan yapmazsın, kurgulamazsın ve aslında durup düşünsen böyle çok daha rahatsın.


Zaman zaman hepimizin başını alıp uzaklara gitmek ve basit bir hayat yaşamakla ilgili hayalleri işte bu yüzdendir. Çünkü durmadan gelecek ile ilgili planlar yapmak yorucudur. Geleceğin gelip gelmeyeceğini bilemezsin. Geçmişte kalanları da geri getiremezsin. Ama an senindir. O an istediğini yapabilmek senin için ölüm gelene kadar durmadan yeniden verilen bir hediyedir.


Hayat dediğin aslında tam olarak neyi gerektirir ki? Sağlığın yerindeyse, karnın toksa, yatacak yerin varsa, bir de sevdiğin insanlar yanındaysa çok da fazla kasma.


Yüzündeki her çizgiyi sev... Sıkı sıkı tutun hayata, asla vazgeçme... Ve an’ın içinde kal... An’ı yaşa...


                                                                                                            Herhangibiri / 2016