Camın önünde durmuş geceden beri hiç durmadan yağan yağmuru izliyordu. Damlalar camın üzerinden aşağıya doğru dans ederek iniyordu. Başka hiçbir şey düşünmüyordu, sadece su damlalarına bakıyordu. Birbirlerine değmeden, ayrı ayrı ama yine de büyük bir uyum içerisinde hareket ediyorlardı. Tıpkı hayat gibi...
Sonra başını
kaldırıp gökyüzüne baktı. Gri bulutlar kaplamıştı her yeri. Yine de arkasında
güneş olduğunu biliyordu. Bulutlar eninde sonunda gidecek, yağmur dinecek,
güneş yüzünü gösterecek ve yeryüzü ile birlikte kalpleri de ısıtacaktı.
Hayatın dengesi
hiç şaşmazdı. Her gece aydınlığa kavuşur, her kışın ardından bahar gelir ve
hiçbir acı da sonsuza kadar sürmezdi.
O da kendini
hafiflemiş hissediyordu. Galiba bir yerlerde okumuştu. Bir rivayete göre yağan
yağmurun altında durulduğunda -eğer
kalpten dilenirse- insanın ruhundaki sıkıntılarda yağmur ile birlikte bedenden
akıp gidermiş. Aslında ıslanmayı hiç sevmezdi ama yine de denemeye karar verdi.
Ani bir kararla üzerine birşey geçirdi ve şemsiyesini almadan dışarıya fırladı.
Yüzünü gökyüzüne çevirip yağmurun kendini ıslatmasına izin verdi. İşin garibi
kendini çok huzurlu hissetti. Evet, gerçekten kalpten istiyordu ruhunun huzur
bulmasını ama inanış doğru olabilir miydi? Sonra durdu ve kendine “Ne farkeder
ki?” dedi. Önemli olan onun ne hissettiğiydi.
Yüzünde
gülümseme mi vardı? Evet, galiba vardı. Etraftan geçenlerin ona biraz garip
baktıklarını gördü ama umursamadı. Islanmayı sevmemesine rağmen eve girmek
istemedi. Biraz daha, biraz daha ıslandı. Orada öyle ne kadar durdu bilmiyordu
ama tenine değen her damlada kalbine ve ruhuna dolan huzur için şükretti.
Aslında ıslanmak
ne kadar da güzeldi. Üzüldü, bugüne kadar hiç bilememişti. O hep güneşi daha da
çok sevmişti. Ama artık biliyordu, bugünden sonra yağmurları da çok
sevecekti...
Herhangibiri / 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder