25 Ocak 2016 Pazartesi

Sensiz ben



Günaydın sevgilim...
Bu sabah da seni özleyerek başladım güne, tıpkı dün sabahki gibi.
Yüzümü yıkarken aynada kendime baktım uzun uzun.
Senin her zaman öptüğün yere dokundum parmak uçlarımla.
Gözlerimi kapadım bir an, o anı içime çektim.
Aceleyle çıktım evden, vapura yine zor yetiştim.
Kahvaltı yapma adetini hala edinemedim ama martılarımızı ihmal etmedim.
Bir simit aldım yarısını ya yedim ya yemedim.
Soğuğa aldırmadan güvertede oturdum bir köşeye, sessizce ağladım.
Vapurun sireni eşlik etti göz yaşlarıma, çıkardım fotoğrafına baktım.
Ben sensiz Boğaz’sız İstanbul gibiyim...
Müziksiz Taksim, Cadde’siz Kadıköy,  kumpirsiz Ortaköy gibi...
Tıpkı balıksız rakı, rakısız fasıl gibi...
Anlayacağın bu aralar pek tadım da yok gibi.
Yaşamıyor musun dersen yaşıyorum tabi ki...
Ama ben bu sabah yine çok özledim seni.


                                                                                                    Herhangibiri / 2016

17 Ocak 2016 Pazar

Yağmurları sev


Camın önünde durmuş geceden beri hiç durmadan yağan yağmuru izliyordu. Damlalar camın üzerinden aşağıya doğru dans ederek iniyordu. Başka hiçbir şey düşünmüyordu, sadece su damlalarına bakıyordu. Birbirlerine değmeden, ayrı ayrı ama yine de büyük bir uyum  içerisinde hareket ediyorlardı. Tıpkı hayat gibi...


Sonra başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Gri bulutlar kaplamıştı her yeri. Yine de arkasında güneş olduğunu biliyordu. Bulutlar eninde sonunda gidecek, yağmur dinecek, güneş yüzünü gösterecek ve yeryüzü ile birlikte kalpleri de ısıtacaktı.


Hayatın dengesi hiç şaşmazdı. Her gece aydınlığa kavuşur, her kışın ardından bahar gelir ve hiçbir acı da sonsuza kadar sürmezdi.


O da kendini hafiflemiş hissediyordu. Galiba bir yerlerde okumuştu. Bir rivayete göre yağan yağmurun altında durulduğunda  -eğer kalpten dilenirse- insanın ruhundaki sıkıntılarda yağmur ile birlikte bedenden akıp gidermiş. Aslında ıslanmayı hiç sevmezdi ama yine de denemeye karar verdi. Ani bir kararla üzerine birşey geçirdi ve şemsiyesini almadan dışarıya fırladı. Yüzünü gökyüzüne çevirip yağmurun kendini ıslatmasına izin verdi. İşin garibi kendini çok huzurlu hissetti. Evet, gerçekten kalpten istiyordu ruhunun huzur bulmasını ama inanış doğru olabilir miydi? Sonra durdu ve kendine “Ne farkeder ki?” dedi. Önemli olan onun ne hissettiğiydi. 


Yüzünde gülümseme mi vardı? Evet, galiba vardı. Etraftan geçenlerin ona biraz garip baktıklarını gördü ama umursamadı. Islanmayı sevmemesine rağmen eve girmek istemedi. Biraz daha, biraz daha ıslandı. Orada öyle ne kadar durdu bilmiyordu ama tenine değen her damlada kalbine ve ruhuna dolan huzur için şükretti. 
 

Aslında ıslanmak ne kadar da güzeldi. Üzüldü, bugüne kadar hiç bilememişti. O hep güneşi daha da çok sevmişti. Ama artık biliyordu, bugünden sonra yağmurları da çok sevecekti...


                                                                                                           Herhangibiri / 2016

15 Ocak 2016 Cuma

Vazgeçtim...




Her tercih bir vazgeçişse eğer ben kendimi seçtim ve geri kalan herşeyden vazgeçtim. Hayatımdaki bütün boşlukları kendimle doldurdum.

Önemi yok artık geride bıraktıklarımın. Önemi yok artık hayal kırıklıklarımın. Önemi yok artık geçmişteki mutsuzluklarımın.

Hep bir ışık oldum ben, her zaman karanlıkta bile parlayan bir yıldız... Ama gücümün farkına pek varamadım. Başkaları anladı, ben anlayamadım. Cömertçe paylaştım ışığımı, bazen kendimi karanlıkta bırakmayı bile göze aldım.

Şimdi diyorum ki kendime, “dön bir bak kendine!”... Sen hala bir yıldızsın... Hala karanlıkta aydınlıksın... Kendi yolunu bulamamak da niye?


                                                                                                         Herhangibiri / 2016

10 Ocak 2016 Pazar

Sev kaderini





Durursun yolun başında, karanlık sanırsın. Oysa kaderin aydınlatmıştır aslında yolunu, bazen farkına varamazsın. Sana getirdikleri, senden götürdükleri, kazandıkların, kaybettiklerin, hayatına gelenler, hayatından gidenler... Hepsi birer ışık olmuştur, aydınlatmıştır yolunu. Çünkü kaderin seni seviyor, sen de sev kaderini...


                                                                                                           Herhangibiri / 2016

4 Ocak 2016 Pazartesi

Ayrılığın anatomisi




Her dilde acıdır ayrılık kelimesinin anlamı ve dünyanın neresinde bir ayrılık yaşanırsa yaşansın en derinden kanatır terkedilenin kalbini. 


Aslında terkedilen bir süre önceden fark eder olacakları. Görmezden gelir çoğu zaman, ertelemeye çalışır ama kaçınılmaz olduğunu da bilir. Ne kadar hazırlamaya çalışırsa çalışsın kendini o ilk konuşmanın yapıldığı an gözlerine yaşlar koşar dört nala. Söylemek için önceden kafasında hazırladığı cümlelerin hiçbiri çıkamaz ağzından, boğazında düğümlenir kalır. Yutkunamaz, konuşamaz, nefes alamaz, terk edenin yüzüne bakamaz… Çünkü ona bir zamanlar sevgiyle bakan gözlerin bu boş gözler ile aynı olduğuna inanamaz. Sonsuz bir boşlukta yuvarlanmaya başlar. Kimse kalmaz etrafta, hiçbir ses duyulmaz kafasında yankılanan “bitti” kelimesinin tekrarı dışında. Canı acır, yüreği kanar, ruhu daralır… Sanki iki kolundan tutulup cehennemin dibine doğru sürüklenir. Terk edilen konuşamadan terk eden bitirir tüm cümlelerini, kapatır gözlerini, derin bir nefes alır yüreği hafiflemişcesine ve “hoşçakal” der, “kendine iyi bak”. Sanki umrundaymış gibi… Sonra uzaklaşır sessizce, kendi yüreğinde bir hafiflik, geride bıraktığında da derin bir keder olduğunu bilerek… 


Terkedilen kalır geride. Önce idrak edemez. “Belki de bitmemiştir” der, inkar eder, bekler bir süre. Beklenen gelmedikçe öfkelenir. Öfkesi biraz terk edene, ama en çok da kendine. Kahreder, küfreder, isyan eder… Yeri gelir yorganın altına saklanır, yeri gelir çikolataya sarılır, yeri gelir kendini dışarılara bırakır. Ama gece olup da kendi kendine kaldı mı hep kafasının içinde neden böyle oldu sorularıyla savaşır.


Bir süre şarkı bile dinleyemez terkedilen. Birlikte gidilen yerlere ayak basamaz. Terkedeni hatırlatan hiçbirşey yapamaz. Her ne yaparsa yapsın aklının bir ucundan onu hiç atamaz.


Ama hiç bir acı sonsuza kadar sürmez tabi ki... Her acının da zamanla hafiflediği gibi zaman kabuk bağlatır yavaş yavaş yaralara. Sevgilinin kokusu unutulmaz belki ama daha az hatırlatır olur şarkılar, daha katlanılabilir olur şehir, daha az anılır olur hatıralar. 


Her giden arkasında bıraktığında birşeyler eksiltir. Asla aynı olmaz artık terkedilen. Ama kalbin bir ucu ölmüş olsa da hayat devam eder bir şekilde. Bazen de roller yer değiştirir, terkedilen olur, terkeden.

Yani şair doğru söylemiş demek ki, herkes öldürür sevdiğini... 

                                                       
                                            Oysa herkes öldürür sevdiğini
                                            Kulak verin bu dediklerime
                                            Kimi bir bakışıyla yapar bunu
                                            Kimi dalkavukça sözlerle
                                            Korkaklar öpücük ile öldürür,
                                            Yürekliler kılıç darbeleriyle...

                                            Kimi gençken öldürür sevdiğini,
                                            Kimi yaşlı iken.
                                            Şehvetli ellerle boğar kimi
                                            Kimi altından ellerle

                                            Merhametli kişi bıçak kullanır
                                            Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
                                            Kimi yeterince sevmez
                                            Kimi fazla sever
                                            Kimi satar, kimi de satın alır
                                            Kimi gözyaşı döker öldürürken
                                            Kimi kılı kıpırdamadan
                                            Çünkü herkes öldürür sevdiğini
                                            Ama herkes öldürdü diye ölmez...
  
                                                                                    Oscar Wilde



                                                                                                      Herhangibiri / 2016